TAŞA YANSIYAN SANAT

Yakutiye Medresesi, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcaytu döneminde, Gazan Han ve Bolugan Hatun adına Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır. Anadolu'daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum'un en gösterişli yapılarından biridir. Yapının taç kapısı cepheden dışa taşmaktadır. Dört eyvanlı (binaların ortasında bulunan ve iç avluya açılan üç tarafı kapalı, üstü tonoz örtülü) iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbeyle, diğer kısımları ise sivri kemerli beşik tonozlarla (yarım silindir formunda örtü) örtülüdür.

<TAŞA YANSIYAN SANAT

Yakutiye Medresesi'nin taç kapısının yan yüzlerinde, silme kemerle çevrili nişler (duvar içinde bırakılan oyuklar) içinde hayat ağacı, aslan ve kartal motifleri birlikte bulunmaktadır. Dönemin mimarisinde kullanılan ve sadece süsleme unsuru olmayıp sembolik anlam taşıyan hayat ağacı motifine, evrenin direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin, sonsuzluğun sembolü gibi soyut kavramlar yüklenmiştir. Ayrıca hayat ağacı, devletin koruyucu gücünü sembolize etmesi ile devlet ağacı olarak da nitelendirilmekte; kutsal ağaç, cennet ağacı gibi adlarla da anılmaktadır. Aslan figürü ise hayat ağacını koruyan, kuvvet ve kudreti sembolize etmektedir. 

Hayat ağacıyla kullanılan diğer bir figür olan kartal ise koruyucu unsur, nazarlık, tılsım, asalet, kudret ve kuvvettir. Çift ya da tek başlı kartal figürü, gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren bir kuştur. Ruhları öte dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan kutsal bir hayvan olarak da kabul edilir.

Yakutiye Medresesi böylece, ajurlu bir küreden çıkan hayat ağacı, iki aslan ve kartal figürleriyle Orta Asya Türkleri'nin önemli simgelerini bir araya getirmektedir.

Yakutiye Medresesi, kullanılan figürlerin yanı sıra basık kemerli ve oymalı olan taç kapısının her tarafını kaplayan bezemelerle de etkileyici bir görüntü oluşturmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taç kapısının stalâktitli (sarkıt) silmesi üzerinde yer alan tek satır halindeki Arapça kitabesinin tercümesi, “Bu medresenin yapılmasını 716 H. (1316 M.) yılında Olcaytu Sultan'ın hükümdarlık günlerinde -Allah mülkünü ebedi kılsın- Sultan Gazan ve Bolugan Hatun'un -Allah burhanlarını tenvir etsin- yüce ve güzel in'amlarından olan gelirleri ile Cemaleddin Hoca Yakut-i Gâzâni emretti.” şeklindedir.

 

Fotoğraf: Gülcan Acar

 

Gök Medrese - Sivas

Gök Medrese, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görüldüğü en önemli yapılardandır. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı IV. Kılıçarslan’ın oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminin vezirlerinden Sahip Ata Ali b. Hüseyin tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır.

 

Fotoğraf: Vedat Esen

 

Biri Sahibiye, diğeri Gök Medrese olmak üzere medresenin iki tane ismi vardır. Sahibiye ismini, yaptıran kişinin lakabı olan Sahip Ata’dan, Gök Medrese ismini ise kullanılan çinilerin gök mavisi renginden almaktadır. Medreseyi yapan ustanın Kaluyan el-Konevi olduğu, taç kapının yan yüzlerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Girişte bir taç kapı ve iki minareden oluşan bu yapıt, dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilmiştir. Taç kapının girişi basık kemerli, geçmeli renkli mermerdendir ve tabana kadar kesintisiz iner.

 

Fotoğraf: Servet Uygun

 

Üst köşe taşlarında birer yaprak kabartması bulunur. Yaprakların içini birbirine girift hayvan başları doldurur. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder ve fil başlarının görüldüğü bu kompozisyonda burç işaretlerinin kastedildiği düşünülmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takviminde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taç kapıyı dış şeritlerden sonra üç yönden dönen bitkisel ve geometrik dekorlu bordürler (bir şeyin kenarı boyunca veya çepeçevre etrafına konan şerit gibi koruyucu kısım) çevrelemekte, portalın üzeri mermer malzemeli dendanlarla son bulmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taç kapının en üstünde bulunan kitabede “Allah onun devletini daim kılsın, büyük koruyucu, Kılıç Arslan oğlu, Şahinşah yüce sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in zamanında imar edildi.”  şeklinde tercüme edilmektedir. Taç kapının yan nişleri üzerinde bulunan yazıların tercümesi ise "Bu kutsal medresenin yapılmasını (Allah devletini daim etsin) Büyük Kılıç Arslan'ın oğlu Keyhüsrev'in zamanında büyük koruyucu, büyük düstur sahibi, hayır hasenat babası, din ve devletin iftiharı Hüseyin oğlu Fahreddin Ali Muharremin ilk günü H. 670 (M.1271)'de emretti (Allah sonunu güzel etsin)." şeklindedir.  

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Karatay Medresesi - Konya

Konya Çini Eserler Müzesi olarak kullanılan Karatay Medresesi, Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus zamanında Emir Celâleddin Karatay tarafından 1251 yılında yaptırılmıştır. Medresenin iç mekânları mozaik ve plaka çiniler ile kaplanmıştır. Mimarının Muhammed bin Havlan olduğu tahmin edilmektedir. Medrese, Selçuklular devrinde hadis ve tefsir ilimleri okutulmak üzere inşa edilmiştir. Kapalı avlulu medrese grubunda olan yapının beden duvarları taştan, kubbe ve tonozları tuğladandır.

 

Fotoğraf: Selçuklu Belediyesi

 

Selçuklu Dönemi taş işçiliğinin önemli bir örneği olan kapı üzerinde medresenin yapımı ile ilgili kitabeler, diğer yüzeylerinde ise seçme ayet ve hadisler kabartma olarak işlenmiştir.

 

Fotoğraf: Selçuklu Belediyesi

 

Mukarnası oluşturan iki yanda oldukça büyük boyutta işlenmiş bitki motifleri dikkati çeker.

 

Fotoğraf: Murat Öcal

 

Karatay Medresesi'nin taç kapısının üst kısmında Selçuklu sülüsü ile yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe Tevbe Sure'sinin 120. ayetinin son bölümü ile başlamaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taç kapının cephesini alt ve üst olmak üzere iki bölüme ayıran ve giriş kapısının sağ ve sol yanlarında bulunan yazı levhalarında ise Neml Suresi'nden bir ayet sülüs yazı ile kabartma olarak yazılmıştır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Medresenin giriş kapısının çevresindeki bordürlerin arasında yanlarda on üçer, üstte on bir adet olmak üzere toplam otuz yedi hücreciğin içinde yirmi altı hadis-i şerif kabartması bulunmaktadır.

 

Cacabey Medresesi - Kırşehir

Kırşehir kent merkezinde bulunan Cacabey Medresesi, minaresinde uygulanan üç farklı tuğla örgü sistemi ile Anadolu’daki tek örnektir. Doğu- batı yönünde uzanan, kareye yakın dikdörtgen bir oturum alanı üzerinde inşa edilmiş kapalı avlulu bir medresedir. Taç kapısındaki Arapça kitabeye göre medrese, Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında Kırşehir Emîri olan Cacaoğlu Nureddin Cebrail tarafından 1272-1273 yılında inşa ettirilmiştir.

 

Fotoğraf: Servet Uygun

 

Taç kapının en üstünde yer alan kitabeden başka, giriş kemeri üstünde bulunan tek satırlık kitabede, besmele ve Nahl Suresi'nin 90. ayetinin baş kısmı yer alır. Bunun altında bulunan ve uçları iki yana dönen diğer kitabede ise Âl-i İmran Suresinin 18. ve 19. ayetleri yazılıdır. Bu yazı şeridi ile kapı kemeri arasına iki satır halinde yerleştirilen kitabe ise bazı vergilerin kaldırıldığını bildiren bir emirnamedir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Hacı Kılıç Camii ve Medresesi - Kayseri

Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinden kalma bir eser olan Hacı Kılıç Camisi ve Medresesi taç kapısı ve mihrabındaki süslemelerle Kayseri'deki tarihi eserler arasında önemli bir yere sahiptir. Yapının isminin nereden geldiği bilinmemekte, Hacı Kılıç’ın eserin bânisi olan Ebu'l-Kasım Bin Ali Tusi’nin lakabı olduğu tahmin edilmektedir. 1249 yılında Selçuklu Emirlerinden Ebu'l-Kasım Bin Ali Tusi tarafından yaptırılmıştır.

 

Fotoğraf: Selçuklu Belediyesi

 

İslam ve Türk sanatının mimari bir öge olarak bulup geliştirdiği en önemli yapı ve süsleme unsuru mukarnasın özgün örneklerinden biri de Hacı Kılıç Cami ve Medresesi'nde kullanılmıştır. Petekler dizisi ya da hücreler halinde istiflenmiş görüntü veren mukarnas, bulunduğu yerde hem taşıyıcı hem süsleyici işlev gördüğünden statik ve plastik görevleri birlikte üstlenir. Bu mukarnaslı kapının üst kısmındaki kitabede, celi sülüsle Arapça olarak iki satır halinde yazılan metnin tercümesi "Bu mübarek medresenin yapılmasını Keyhüsrev'in oğlu yüce sultan, din ve dünyanın şerefi, fetihler sahibi, Keykâvus devrinde 647 (1249) senesinde zayıf kul Tûs'lu Ali oğlu Ebu'l-Kâsım eliyle emretti." şeklindedir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Selçuklu Döneminin en dikkat çekici taş işçiliği örneklerinden biri olan taç kapı, geometrik karakterde farklı desenlerle süslenmiştir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

Kavsarası mukarnaslı portal nişinin cephesi, geometrik geçmeler ve geometrikleşmiş örgülü kûfî yazı bordürleriyle bezenmiştir.

 

Fotoğraf: Selçuklu Belediyesi

 

İshak Paşa Sarayı - Ağrı

İshak Paşa Sarayı, Osmanlı Döneminde Ağrı’da yapılan önemli bir mimari eserdir. Saray, geleneksel Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin yanı sıra, barok tarzının özelliklerini de taşımaktadır. Görkemli mimarı yapısı, anıtsal taçkapıları, haremi, selamlığı, camisi ve yüzlerce odası ile görülmeye değer nadide eserlerdendir.

 

Fotoğraf: Lütfi Özgünaydın

 

İshak Paşa Sarayı, harem dairesinin cümle kapısı üstünde yer alan kitabesine göre 1785 yılında İshak Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. İshak Paşa, bu bölgeye 18. yüzyılda hâkim olan Çıldır Hanedanı'ndan Hasan Paşa’nın oğludur.

 

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Her biri birbirinden farklı taçkapılara sahip olan saray, özgün tasarımlı taş kabartmaları ve ayrıntılı işlenmiş bezemeleriyle dikkat çeker. Bu taçkapıların içerisinde en önemlisi ve anıtsal olanı, sarayın doğu cephesine yerleştirilmiş olan ana giriş kapısıdır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Selçuklu mimarisinin etkileri görülen bu kapı yüksek pahlı iç içe iki sivri kemer içerisinde, fazla derin olmayan mukarnaslı bir kavsaraya sahiptir. Taçkapıda bulunan niş içerisine yerleştirilmiş olan süsleme, kalp motifleri ile palmet ve lotusun üzerine göz motiflerinin bezenmesinden dolayı, nazarlık olarak yorumlanmaktadır.

 

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Sarayın birinci avlusu ile ikinci avlusu arasında bulunan diğer taçkapı, sivri kemerli ve oldukça yüksek olup iki katlı bir özelliğe sahiptir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Sade bir görünüme sahip olan bu taçkapının iki yan pahında karşılıklı yerleştirilmiş selvi ağacı figürü bulunmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Üç boyutlu bir görünüme sahip olan selvi ağacının gövdesi, alt bölümden başlayarak tüm gövdeyi dolaşan “s” şeklinde, kıvrık dal motifleriyle (sarmaşık) bezenmiştir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taçkapıda yer alan selvi ağacı motifi, tepesinde bulunan yana yatık lotus çiçeği ile İslam mimarisinde görülen selvi ağaçlarından ayrılmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun 

 

İshak Paşa Sarayı'nda oldukça yüksek ve anıtsal yapısıyla dikkat çeken diğer bir kapı da hareme girişi sağlayan taçkapıdır.

 

Fotoğraf: Sabit Kalfagil

 

Taçkapının her iki yanında dikdörtgen nişler içerisine nerdeyse duvardan bağımsız olarak, heykel tarzında, üç boyutlu, yüksek, kabartma ağaç motifleri yerleştirilmiştir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Kabartma ağaç motifinin içerisinde küçük bir kartal figürü ve palmiye yapraklarına benzer tarzda motifler, çapraz bir şekilde, birbiri üzerine bindirilmiş olarak ağacın gövdesini sarmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Harem taçkapısında, diğer kapılardan farklı olarak bitkisel bezemelerle birlikte figürlü kabartmalar da kullanılmıştır. Buna en güzel örnek harem taçkapısının etrafını çevreleyen cephede en hareketli ve gösterişli kısmı oluşturan geniş bordür düzenlemesidir. Bu bordür altta profilden yapılmış ve karşılıklı olarak birbirine bakan iki aslan motifi ile başlamaktadır. Bir aslan figürünün kuyruğundan başlayan sarmaşık formundaki motif ise tüm kapıyı dolaşarak diğer aslanın kuyruğuyla birleşmektedir.

 

Çifte Minareli Medrese -  Erzurum

Çifte Minareli Medrese, Erzurum'un sembolü haline gelen bir Selçuklu eseridir. 13. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanı'ndan Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşünüldüğünden adına Hatuniye Medresesi de denilmektedir.

 

Fotoğraf: Gülcan Acar

Çifte Minareli Medrese'nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süsleme sanatındaki derinliğin ve estetik anlayışın önemli örneklerini oluşturmaktadır.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmıştır. En çok kullanılan palmet ve rumi motiflerinin birbiriyle uyumu dikkat çekmektedir.

 

Fotoğraf: Şükrü Dursun

 

Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türklerinin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki ejder ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiştir (Anadolu Selçuklu sanatında önemli bir yeri olan hayat ağacı, erken devirlerde genellikle tek başına ya da kuşlarla çevrilmiş, geç devirlerde ise çeşitli hayvan motifleriyle birlikte canlandırılmıştır.). Hayat ağacı ile birlikte karşılıklı ağızları açık, sivri dilleri, sivri dişleri, kulakları ile ejder figürü tipik Selçuklu üslubunu yansıtır. Ejderlerin, hayat ağacını koruyan bekçiler olarak işlendiği düşünülmektedir.