-Atatürk’ün Müslümanlığı bunlara nal toplatır
-Hedef Atatürk'le birlikte devletin kurumsal yapısıdır, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir, Misak-ı Milli sınırlarıdır, Türk tarihinin kendisidir
-Bu iktidarın 22 yıllık görevi Türkiye'nin, Cumhurbaşkanının eş başkanlığını yaptığı, Büyük Ortadoğu Projesine hizmet etmesini sağlamaktı
-Ali Erbaş, bende Müslümanlık haricinde her şeyi ifade ediyor olabilir
-Siyasal İslam tamamen menfaate dayalı, ne İslam'la ne siyasetle
ilgisi olmayan bir kavram
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu’nun Youtube kanalı 12 Punto’ya konuk oldu.
Mezuniyet töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı atan teğmenler üzerinden yapılan tartışma ve Atatürk karşıtlığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Hüseyin Baş, Atatürk’ün Müslümanlığının kendisine din üzerinden saldıranların Müslümanlığına nal toplatacağını söyledi.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş şunları söyledi;
“Ben hem Mustafa Kemal'in askeriyim hem caminin cemaatiyim”
“Teğmenlerin bu sloganın normalde bir Türk vatandaşını mutlu etmesi lazım. Çünkü onun bunun askeri olacağına, başkalarına hizmet edeceğine Mustafa Kemal'in askeri olmak bu topraklarda olunabilecek en kıymetli pozisyon. Sayın Cumhurbaşkanımız o teğmenlerin videoları yayınlandıktan sonraki gün, ‘Biz askeri okullarda, kışlalarda cami yaptık, şu kadar daha yapıyoruz’ şeklinde tweet attı. Ben de bu söze karşı, ‘Niye camiyi milletin gözüne sokmaya çalışıyorsun. Camiyle Mustafa Kemal'in etrafında olan, peşinde giden insanların bir problemi olduğunu mu düşünüyorsun? Eğer böyle düşünüyorsan yanılıyorsun, çünkü ben hem Mustafa Kemal'in askeriyim hem o caminin cemaatiyim’ dedim. Neden böyle düşünüyorum onu da söyleyeyim; Biz bugün yaşadığımız toprağı, bu vatanı hani çok klasik bir söylemdir belki ama adımız Hans değilse Jony değilse Ahmet, Mehmet, Tuncay, Hasan, Hüseyin ise bunu Atatürk'e borçluyuz. Dolayısıyla buradan Atatürk'e karşı bir düşmanlık üretmeniz anlamsız.
“Atatürk’ü din karşıtı gibi gösterenler İngiliz, Yunan istihbaratıyla bağlantılı”
Atatürk din karşıtı bir insanmış gibi bir propaganda almış başını yürütülüyor. Bunun propagandistlerine baktığınız zaman tamamının bir şekilde İngilizlerle, bir şekilde Yunan istihbaratıyla şurasıyla burasıyla bir bağlantısı olduğunu görüyorsunuz. Atatürk aslında Çanakkale cephesinde bütün sömürülen coğrafyalara, bütün hükmedilen insanlara, ‘Sizin neredeyse tanrı olarak gördüğünüz İngilizler yenilebilir’ mesajını verdi. Bütün dünyada Atatürk bunu yaptıktan sonra İngiliz sömürgeciliği sekteye uğramaya başlıyor.
“Atatürk tüm hizmetini Müslüman Türk Milleti için yaptı”
Şimdi bu sömürgeciliği fiziki olarak gerçekleştiremeyen iradeler, Türkiye'de bir anlam karmaşası oluşturmaya başlıyorlar ve Atatürk üzerinden bu iftiralara girmeye başlıyorlar. Halbuki Atatürk'ün Müslümanlığı şu anda en benim diyen Müslümana nal toplatır, bu kadar iddialı söylüyorum. Bir insan düşünün; bir milli mücadele başlatıyor kim için, Türk milleti için. Kim bu Türk milleti, Müslüman bir millet. Bu milli mücadeleyi yapıyor, kazanıyor, Cumhuriyet ilan ediyor. Cumhur kim, Müslümanlar. Anadolu'ya bakıyor, dönüyor diyor ki, ‘Burada gayrimüslimler var, bunları biz Anadolu'dan yollayalım ve yerlerine Balkanlardaki Müslümanları getirelim. Kimi getiriyor, Müslümanları... Lozan'da Atatürk'e İsmet İnönü üzerinden yükleniyorlar, ‘Azınlıklara hak vereceksin’ diyorlar. Azınlık kavramını orada bize bizim Kürt vatandaşlarımız üzerinden kurgulamışlar. Buna karşılık Atatürk, ‘Kürtler azınlık değildir, bu milletin asli unsurudur, buradaki azınlıklar gayrimüslim unsurlardır’ diyor.
“Din tüccarları karşımıza Müslüman olarak çıkıyor”
Şimdi bu adam bunların gözünde dinsiz oluyor, din karşıtı oluyor ama bütün milletin birliğini bozan, bütün milletin inanç yapısını bozan - yani öyle bir Müslümanlık da ortaya konuyor ki Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası yok - bunu Müslümanlıkmış gibi insanlara pazarlayan din tüccarları da Müslüman olarak karşımıza çıkıyor. Bu olacak iş değil. Dolayısıyla az önce söylediğim gibi Atatürk'ün
Müslümanlığı bunların hepsine nal toplatır.
“Atatürk ile toplumun arasını açarak toplumu bölmek istiyorlar”
Atatürk aidiyetleri yüksek bir insan ama bununla birlikte toplumu bir şekilde bölmek istiyorlar. Ne elde edecekler? Toplumun Atatürk'le aidiyetini kopardıkları zaman şunu biliyor bu unsurlar; bu toplumun Atatürk'le bağını kopardığın zaman milletiyle, vatanıyla, devletiyle olan aidiyetleri kopacak. Aidiyetler koptuğunda bu ülke tabiri caizse ham yapılmaya müsait bir ülke haline gelecek. Bunu bilen mihraklar Atatürk'le aramızı açmaya çalışıyorlar. Benim babam çok anlatırdı. Bir gün bir konferansında biz de dinliyoruz, dedi ki; ‘Bir Hüseyin gider bir Hüseyin gelir, bir Ahmet gider bir Ahmet gelir ama Atatürk giderse elinizde ne Vatan kalır, ne millet kalır, ne devlet kalır’. Hakikaten işin özü burada. Dolayısıyla kavganın temeli de bu. Atatürk'ün inanç yönü üzerinden yapılan kavga Atatürk'ün inanç yönü olmadığı için değil bu milleti Atatürk'ten koparmak için. Bu ülkede Atatürk'ün askeri dehasını, siyasi zekasını tartışan hiç kimse yok. Herkes her şeyin farkında. Bu adam müthiş bir adam, bu adam müthiş bir deha. Bunu herkes kabul ediyor ama Atatürk'le toplumsal kavgayı
inanç yönünden çıkarmaya çalışıyorlar. Biz de, ‘Siz bu kavgayı başaramayacaksınız. Biz bunu yaptırmayacağız’ diyoruz.
“Asıl hedef bu devlet”
Burada hedef Atatürk'le birlikte nedir? Hedef Atatürk'le birlikte devletin kurumsal yapısıdır, Atatürk'le birlikte Türk Silahlı kuvvetleridir, Atatürk'le birlikte Misak-ı Milli sınırlarıdır, Atatürk'le birlikte Türk tarihinin kendisidir. Hedef sadece bir Atatürk değil yani adam Atatürk'ü itibarsızlaştırmaya, toplumdan koparmaya çalışırken aslında devleti çökertmeye çalışıyor. Problem burada, emperyalizmle işbirliği tam da bu. Atatürk'ün sömürgeciliğe, emperyalizme vurduğu darbe ve onların sürekli olarak Atatürk'le mücadele etmesinin sebebi, bugün ülkeyi sömürecek yol bulmaya çalışmaları.
“Bu iktidarın görevi BOP’a hizmet etmekti”
Bana sorarsanız bu iktidarın 22 yıllık görevi Türkiye'nin, Cumhurbaşkanının eş başkanlığını yaptığı, Büyük Ortadoğu Projesine hizmet etmesini sağlamaktı. Bana sorarsanız dün Sevr’i imzalatamayanların bugün dönüp dolaşıp dolaylı yoldan bize kabul ettirmesinin amacını güdenler, bugün Erdoğan iktidarını sağlayan insanlar. Dolayısıyla oradan baktığınız zaman arada bir sevginin olması mümkün değil. Niye sevmiyor, çünkü Atatürk bunu yapmaya çalışan insanların tekerine çomak sokan insan. Atatürk olmasaydı bugün Sevr kabul edilmişti, eğer Kurtuluş Savaşı olmasaydı, bugün bu topraklar olmayacaktı. Sevr’i geçersiz kılan şey Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıydı.
“Atatürk’ü kimler neden sevmez?”
Şimdi Atatürk’ü seven bizi kurtardı diye sever. Sevmeyen niye sevmez? Bu nereden çıktı Samsun'a, niye bizim başımıza iş açtı diye. Türkiye çok verimli topraklara sahip bir Anadolu coğrafyasının üzerine kurulmuş, çok nadide bir ülke. Bu ülkedeki madenin, bu ülkedeki tarımın, bu ülkedeki suyun, bu ülkedeki havanın dünyada neredeyse muadili yok. Böyle bir toprağı sömürmek isteyen irade Atatürk'ü sevemez. Kavga da buradan geliyor. Bu kaynak kavgası. Bugün Gazze’de gördüğünüz sadece din kavgası değil Doğu Akdeniz'e hükmetme kavgası, Doğu Akdeniz'deki petrolü, doğalgazı kendi lehine kullanma kavgası. Bu kaynak kavgaları bin yıllardır sürdü geliyor.
Ali Erbaş sizde ne ifade ediyor?
Ali Erbaş bende Müslümanlık haricinde her şeyi ifade ediyor olabilir. Akademik kariyerine bakıyorsunuz, kitaplar yazmış. Bunu bizim muhafazakar mahallenin de bilmesi lazım; kitapların tamamı Hristiyanlık üzerine, Müslümanlık üzerine bir tane kitap yazmamış, hiçbir çalışması, hiçbir tezi yok. Hristiyanlığı incelemiş, sadece incelemiştir İnşallah. Dolayısıyla bugün Diyanet’in başında ama ortaya koyduğu tavır kabul edilebilir bir şey değil. Diyanet’in başına geçip Atatürk'le kavga ediyorsan bir problem vardır. Bu diyaneti kim kurdu kardeşim? Senin oturduğun makamı sen kime borçlusun?
“Adama, ‘Gözüne dizine dursun. Sen nasıl insansın’ derler”
Atatürk'ün Müslümanlığı diyorsun, Atatürk bu ülkede Kur'an'ı tefsir ettiren insan. Bu ülkede biz Cumaya gidiyoruz, hutbe dinliyoruz, hutbe Türkçe. Hutbeyi Türkçe yapan kim? Osmanlı döneminde hutbe veriliyor ama Arapça. Hiç kimse anlamıyor. Atatürk, ‘Hutbeleri Türkçe verin, insanlar dinini öğrensinler’ diyor. 52 tane hutbe yazdırıyor. Yılda 52 tane Cuma var her haftaya bir tane hutbe yazdırıyor. Bunları bir açın okuyun bakalım. Bugün benim diyen imamlar o hutbeleri veremez. Bunları Atatürk yazdırıyor. Kur'an-ı Kerim’i tefsir ettiriyor insanlar anlasın diye. Bir tanesi var güya tarihçi karaktersiz insanlar, neymiş efendim Atatürk demiş ki, ‘Bu Kur'an'ı Türkçeye çevirin de ne yazdığını insanlar anlasın’ demiş. Bunu bir tonlamayla birlikte olayı dramatize etmeye çalışıyor. Kardeşim senin Kur'an’dan bir şüphen mi var? İnsanlar Türkçe okusun, anlasın bunda ne zarar var? Ne kadar güzel işte, neden korkuyorsun, sen neyden çekiniyorsun? Çünkü kendi oluşturdukları dinin yalan bir din olmasının ortaya çıkmasından korkuyorlar. Dolayısıyla Atatürk'le kavga ediyorsun, kim Diyanet’in başkanı, Diyanet’i kim kurdu? Atatürk. Adama, ‘Gözüne dizine dursun. Sen nasıl insansın’ derler. Görev süresi boyunca 7 kere dünyayı dolaşacak kadar kilometre yapmış, 100 tane belki ülkeyi ziyaret etmiş ama yanı başındaki Anıtkabir’e gitmemiş.
Sizde siyasal İslam yarattığı çağrışım nedir?
Siyasal İslam dediğimiz aslında tamamen menfaate dayalı, ne İslam'la ne siyasetle ilgisi olmayan bir kavram. Ben çıkarımı nasıl sağlarım, nasıl çıkar elde ederim, nasıl kendi topluluklarımı varlıklı, zengin, güçlü hale getiririm, kendi düşüncemi nasıl baskıyla birlikte kabul ettiririm veya başka yöntemlerle bunun yolunu bulmak için her türlü şeyi mübah gören bir yapı aslında karşımızda var. Bu siyasal İslam kavramıyla da değil bunu aslında Türkiye'de belli bir siyasi geçmişten gelen sürecin sonunda
ortaya çıkan AK Parti hükümetiyle biz görüyoruz. Bunu öyle bir hunharca da kullandılar ki ve menfaat çıkarlarını elde etmek için her şeyi mübah gördüler. Bu onları günün sonunda iktidarı sağlayabilmek için her türlü ortaklığa açık, her türlü ahlaki değerlerden uzak yaşanabilecek, her türlü kötülüğün yapılabileceği bir yere taşıdı.”